Son günlerde viral olan bir video var.
Tv’de canlı yayın esnasında cin çıkarma seansı yaptığını iddia eden bir kişinin “Önden, arkaya, sağdan sola donat donaat donaat...” dediği meşhur videodan bahsediyorum, doğru tahmin.
Biraz gerçekçi olup eleştiriye açık bir moda girersek şunu sormak istiyorum; ki son zamanlarda bunu sıklıkla da düşünüyorum:
Enflasyonun inanılmaz oranlara ulaştığı, insanların Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nin en alt basamaklarını gerçekleştirmekte dahi zorlandığı günümüz şartlarında İK profesyonelleri yaptıkları iç iletişim aktiviteleri ve etkinlikler ile çalışanların gözünden böyle görünüyor olabilir mi?
Odada pembe bir fil varken dondurma günleri, cumaları erken mesai sonu, yoga dersi gibi uygulamalar ile günleri deneyimlerle donatırken ana sorunu kaçırıyor olabilirler mi?
Tabii bu soruların biri başladıkça diğerleri de peş peşe geliyor:
İlki, bu soruyu bu şekilde sormak yanlış mı?
Çalışan deneyimi dediğimiz zaten irili ufaklı tüm deneyimlerin toplamı değil mi? Hiçbir şey yapmamak, 1 0’dan büyüktür mantığı ile negatif etki yaratmaz mı? Öylece köşede durup beklemek, ‘Aman şu etkinliği yapmayalım, tepki çekeriz.’ korkusundan daha zararlı değil mi?
Esas gücümüzü kriz anlarında göstermemiz gerekmez mi?
Anlamlı bir çalışan deneyimi için sadece ekonomik paketler mi açıklanmalı? Bunun başka yolu yok mu?
Ve ayrıca, tüm bir ekonomik sıkıntının çözümünü sadece İK departmanlarının üstlenmesini beklenmek acımasızlık değil mi?
Bu düşünceler peşi sıra gelirken, olayın çok daha derinlerde yattığını düşünüyorum:
Kurum içerisinde şeffaf bir iletişim politikası ve az sonra bahsedeceğim iki ana konu tıkır tıkır işliyorsa, bu soruların hiçbiri zaten oluşmayacaktır. Çünkü yapılan hiçbir etkinlik, “Aman ne gerek var canım şimdi sanki buna bizim derdimiz bize yeterken!” gibi bir cümle ile karşılanmayacaktır.
Biri etkili ve gerçekçi lider iletişimi.
Bir diğeri de işveren markanızın sürdürülebilir bir şekilde ortaya koyduğu vaadi.
Yazar Peter Drucker “Doğru olan şeyi yapmak, bir şeyi doğru yapmaktan daha önemlidir.” der. Bu lider iletişimi için de böyledir. Bir lider iletişim kurmayı, göz önünde olmayı kesmediği sürece doğru yoldadır, çünkü oradadır, sorumluluk almaya hazırdır, takımdan biridir. İletişim kurdukça hatalar elbette olabilir ki hata demek telafi edilebilirlik demektir.
Ekonomik sıkıntılar olduğunu, bunlar için şirkette ne gibi önlemler alındığını, nasıl yatırımlar yapıldığını, çalışan refahı için neler planlandığını ve hatta neler planlan(a)madığını sürekli olarak tekrar tekrar anlatan liderlerin olduğu bir şirkette şeffaflık ve güven ortamı kendiliğinden doğacaktır. Çalışanlar kendilerini değerli, kaale alınmış ve önemli hissedecektir.
Elbette konu “sadece lider konuşsun ve krizlerin çözümüne dair hiçbir somut adım atılmasın”dan ibaret değil. Çalışanların nelere ihtiyacı var, hangi uygulamalar ile daha iyi hissedebilirler gibi araştırmalar, odak gruplar, anketler arka planda mutlaka dönmeli. Ama bu ne kadar yapılırsa yapılsın, lider gözle görülür ve ulaşılabilir olmadığı sürece gerçekçiliği olmayacak, çalışan kendini önemli ve değerli hissetmeyecektir.
Bir diğer konu da işveren markanızın vaadi. Bir kurum, çalışanına ne verdiğini ve karşılığında çalışanından ne beklediğini, teknik terimle çalışan değer önermesini çok net bir şekilde ortaya koymalı. Bu önermenin kendini gerçekleştirmesi de tabii sonradan gelen en büyük adım. Çalışanın bu önermedeki maddeleri gerçekleştirmesi için ihtiyacı olan tüm ortamı ve şartları kendisine ne kadar sağladığınız bu anlamdaki testiniz olabilir.
Uzun lafın kısası...
Kriz anlarında, ekonomik olarak zor günlerde iyi bir deneyim yaratmak, çalışan bağlılığını ve motivasyonunu sağlamak da zordur.
Bu noktada çalışanı merkeze almak, kendisini önemsediğinizi, sorunun farkında olduğunuzu göstermek ve ihtiyaçların hepsine olamasa da bir kısmına yanıt veren uygulamaları yapmak bu konuda yapacağınız doğru hamleler olacaktır.
Tüm bu esnada da iletişimlerinizi sürdürülebilir bir şekilde uyguluyorsanız; o zaman dilediğiniz etkinlikle, uygulama ile her yeri donatabilirsiniz!
Çünkü gerçek ve samimi olacaksınız.
Çünkü insana değer veriyor olacaksınız.
Merve Biçer Arasıl / Partner & Çalışan Deneyimi Direktörü
Birçok kişinin ve farklı kültürlerin bir arada olduğu çalışma ortamı içinde herkesin aynı şeye inandığı bir ahlak anlayışı yaratabilmek mümkün mü? Evet mümkün! Yazdığımız adımlarla etik bir kültür anlayışı yaratarak…
Uzaktan çalışma disiplini, çalışan deneyimi penceresinde çok yeni bakış açıları kazandırdı. Artık yapılması gerekenler, üzerine düşünülmesi gerekenler çok daha farklı. Bu durumun hem artıları hem eksileri var. Birçok araştırmadan çıkan verileri derledik.
Uzaktan çalışmanın hayatımıza girmesi ile artık bırakmamız gereken alışkanlara bir göz atalım!
Dünya Değerler Günü'nde değerinizi fark edin!
“Az çoktur” yani daha bilinen haliyle “Less is more” tabiri, genellikle mimaride, artık indirgenemeyecek kadar güzel bir şey yaratmak anlamına geliyor. Bu elbette günümüzde bir yaşam tarzı halini aldı ve bu sözden öğreneceğimiz çok şey var!
Uzaktan çalışma kültürü hayatımıza iyice yerleşmişken ve koltuğundan ayrılmaya pek de niyeti yokken, iş dünyasındaki dijital varlığımızı daha görgülü ve saygılı hale getirmek için birkaç ayrıntıyı sizlerle paylaşmak istedik.
Suadiye Mahallesi Bağdat Caddesi
No:399/B K:1 D:1
Kadıköy/İstanbul
You may contact us via hello@4c1h.com
or by filling the form below: