BLOG
22 Eylül 2022 Perşembe

Size İlişkiler Hakkında Bir Sır Vereyim mi?

Size İlişkiler Hakkında Bir Sır Vereyim mi?

Benlik kavramını daha önce hiç duydunuz mu bilmiyorum ama benlik kavramı ile ilgili daha önce aldığım eğitimlere baktığımda özellikle “Transaksiyonel Analiz” Eğitimi’nin bende çok büyük farkındalık yarattığını söyleyebilirim.

Daha önceki yazımda, iletişimde etkili beden dili ve ses tonunun öneminden bahsetmiştim. İlişkilerimizde de çatışmadan uzak durmak istiyorsak benlikler konusunu bilmemiz oldukça faydalı olacaktır.

1950′lerde Eric Berne isimli psikolog tarafından ortaya atılan bu kavram şöyle der: İnsanda 3 benlik (ego) hali vardır. Bunlar ise:

  • Ebeveyn Benliği
  • Yetişkin Benliği
  • Çocuk Benliği

Ve insanlarla karşılıklı iletişimimizde de duruma göre bu benlikler arasında geçişler yapıyoruz. Eğer ki doğru zamanda doğru benlikten konuşmuyorsak doğru iletişimi maalesef ki kuramıyoruz.

Ebeveyn Benliği; kişiliğin ebeveyn rolüne girerek diğerlerine nasıl davranmaları konusunda öğüt ve emirler veren kısmıdır. Bu ego durumu ailemizden veya bize bakım verenlerden öğrendiğimiz bir dizi düşünce, duygu ve davranış örüntülerinin içselleştirilmesi ile oluşur. Hangi davranışları içselleştirip kabul ettiğimiz tamamen bilinçli bir durum değildir. Bazen ebeveynlerimize ait istemediğimiz davranış kalıplarına kendimizde de rastlayabiliriz.

Bir kişiye tavsiye verirken, koruyup kollamaya çalışırken, eleştirirken, kısacası bir ebeveyn gibi davranırken kullanırız. Arkadaşlarımıza ya da eşimize “terli terli su içme”, “hava soğuk üzerine kalın bir şeyler giysene”, “bir kez daha akşam eve geç gelirsen fena yaparım”, “sigara sağlığa zararlıdır, içip ciğerlerini mahvetme”, “tutumlu ol”, “tembellik yapma” gibi söylemlerde bulunuyorsak bilin ki o an yetişkin benliğinden bir üst benliğe çıkıp anne, baba gibi konuşmaya başlamışızdır ve ebeveyn egomuz baskın haldedir.

Yetişkin Benliği; şu anda kalarak akıl ve mantık çerçevesinde verdiğimiz karar ve davranışları kapsar. Dürtü ve duygulardan ziyade karşımızdaki insanlarla akılcı ve mantıklı olarak kurduğumuz iletişim şeklidir. Bu ego durumu bizim daha çok sorgulayan, anlamaya çalışan, sorunlara çözüm getiren ve planlı tarafımızdır. Daha çok filtre edinmiş, mantıklı yargıları ön planda tutar.

Çocuk Benliği ise daha çok geçmişteki davranışlarımızı, çocuksu halde ve akıl mantık çerçevesinden çıkarak dürtülerimizle gerçekleştirdiğimiz davranışlardır. Bu ego durumu da bir çocukta rastlayabileceğimiz tüm duygu, düşünce ve davranışları içerir. O an canımız nasıl isterse hareket ettiğimiz, sonunu ve sonucunu pek düşünmediğimiz tarafımızdır.

Birilerine “yapmam bana ne”, “senin yüzünden”, “önceden söyleseydin böyle olmazdı”, “kimse beni sevmiyor”, “istiyorum”, “bana bak”, “beni ilgilendirmez, bu onların sorunu” gibi söylemlerde bulunuyorsak çocuk benliğimize inerek konuştuğumuzun göstergesidir.

Örneğin, kendisine verilen işleri zamanında yerine getirmeyen bir çalışanın farklı ego durumlarından kendisini sorgulayan yöneticisine verdiği tepkiler şu şekilde karşımıza çıkabilir:

Ebeveyn benliğinde: "Beni sorgulamaya hakkınız yok, bu davranış şekliniz asla kabul edilemez!”

Yetişkin benliğinde: “İşi zamanında yetiştiremediğimin ve sizi de zor durumda bıraktığımın farkındayım. Benzeri durumda ne kendimi ne de sizi bırakmak istemediğim için bu gelişim alanımı nasıl güçlendirebileceğim üzerinde çalışacağım.”

Çocuk benliğinde: “Bu işi zaten bana geç verdiniz ve bu sürede yetiştirme imkanım yoktu. Üzerimdeki işleri biliyor musunuz? Hangi birine nasıl yetişeceğimi bilmiyorum. Termin süresini göz önünde bulundurarak verebilirdiniz.” (Suçlama)

Düşünce yapımızı ve davranışlarımızı şekillendirmede; yetiştiğimiz ortam, anne babalarımızın davranış şekilleri, duyduklarımız ve gördüklerimiz büyük bir rol oynuyor. 0-7 yaş arasında gözlemlediğimiz her şeyi kayıt altına alıyor ve şu anda birçok olaya verdiğimiz tepkilerin temelinde bile o dönemde farkında olmadan kayıt altına aldığımız kendimize göre anlamlandırıp kabul ya da red ettiğimiz davranışlar yer alabiliyor.

Bir psikologun çocuk benliği ile ilgili anlattığı bir örnek beni çok etkilemişti:
“Akşam eve geldim ve eşim bulaşık yıkıyordu. Yanına gittim arkasından sarılarak ‘Nasılsın bugün canım?’ dedim. Beni hafif itekleyerek “Off iyi!” cevabını verdi. O hareketine çok alındım ve oturma odasına gittim. Tekli koltuğa, kollarımı bağlayıp hafif arkamı da yan dönmüş şekilde oturdum. Dıştan görseniz koca adam çocuklar gibi küsmüş oturuyor dersiniz.
Evet çocuk benliğine inmiştim eşimin o tepkisi ile. Peki bu tepkiyi vermeye beni ne itmişti? Çocukken annemle ne zaman oyun oynamak istesem ya da ne zaman kendisinden ilgi beklesem hep işi olurdu. Bir keresinde annem bulaşık yıkarken topumu ona atmıştım ve ‘Al topunu çık dışarıda oyna çok işim var uğraşamam’ demişti. O an anneme benimle ilgilenmediği için küsmüştüm. Oturma odasına gidip kollarımı bağlayıp üzgün bir surata bürünüp küsmüş, sessizleşmiş bir şekilde bir köşede oturmuştum. Tıpkı şu anda bu yaşımda verdiğim tepki gibi. O dönemde annemin davranışına verdiğim tepki ile bu yaşımda eşime verdiğim tepki aynı. Eşim annem ile benzer tepkileri göstermişti ve beynim çocukluk döneminde hissettiğim duygu ile şu anda hissettiğim duyguyu eşleştirdi. Benzer davranışları sergiledim. O an çocuk benliğine geçiş yapmıştım. Halbuki yetişkin benliğinde kalarak ‘Canım senin sanırım moralin bozuk. Ne oldu, benimle konuşmak ister misin?’ diye daha akıl çerçevesinde davranabilirdim ve bu durum karşıklıklı sağlıklı iletişim kurulmasını sürdürülebilir kılabilirdi.”

Eğer doğru zamanda, doğru benlikten konuşmuyorsak bu durum iletişimde çatışmalara sebebiyet veriyor. Bir arkadaşınıza mantıklı bir soru sorduğunuz zaman alaycı bir cevap alıyorsanız orada doğru iletişim kişinin çocuk benliğine inerek cevap vermesinden dolayı bitmiştir. Küsme, alınma, trip atma durumlarında sorunu karşıdaki kişiyle konuşmayarak çözüme kavuşturmayı bekliyoruz. Aslında çocuk benliğinde kaldığımızın ve çocukluğumuzda ilgi, sevgi beklediğimiz zamanlarda sevdiğimiz insanlardan göremediğimizde verdiğimiz tepkilerin neredeyse aynısını veriyoruz. Düşünsenize 30 – 40 yaşındayken bile geçmişteki kabullerimiz ve davranışlarımız hala bizleri etkilemeye devam ediyor. Bu tarz durumlarda ise tavsiye edilen, fark ettiğimiz anda yetişkin benliğine geçmemiz.

Yetişkin benliği çocuk ve ebeveyn benliğine göre daha baskın olan bir birey, hayat boyu karşılaştığı olaylara daha mantıklı ve akılcı tepkiler vermeye meyilli olurken, ebeveyn benliği daha baskın bir birey ise daha nasihat veren ve olaylara daha geleneksel yaklaşmaya eğilimli olabilir. Bu konuyu derinlemesine araştırdıktan sonra benim de yetişkin benliği dışına çıktığım durumlar olduğunu fark ettim. Kardeşimle bazen ebeveyn benliğinden, sevgilimle bazen hem ebeveyn hem çocuk benliğinden konuştuğumu fark ettiğim zamanlar oldu. Ve bu tarz davranışlarımın çoğu zaman karşı tarafla çatışmaya sebep olduğu anlara şahit oldum. Ancak yetişkin benliğinde olmadığımı anladığım ilk an, şu ana gelip akıl mantık çerçevesinden düşüncelerimi şekillendirip söylemlerimi değiştirmeye çalışıyorum.

Evet, peki ya sizler? 
Eşinizle, çalışma arkadaşlarınızla, yöneticilerinizle hangi durumlarda hangi benliklerden (ego durumlarından) konuştuğunuzu hiç düşündünüz mü? Peki bu benliklere (ego durumlarına) geçiren şeylerin kaynağının ne olduğunu? Ve sonrasında yaşadığınız iletişim sorunlarını…

Benlikler konusu ilginizi çektiyse size birkaç kitap önerim var:

  • İnsanların Oynadığı Oyunlar (Games People Play, 1964) - Eric Berne
  • Ben OK’im Sen OK’sin - Thomas A. Harris

Diğer yazılarımı okumak ve yenilerini takip etmek için hepinizi bloguma davet ediyorum!

https://kariyerimizedair.wordpress.com

 

Mehtap Başdaş

Organizasyonel Gelişim ve Yetenek Kazanımı Kıdemli Yönetmeni

Nef




Blog Yazıları

İletişim

Suadiye Mahallesi Bağdat Caddesi

No:399/B K:1 D:1

Kadıköy/İstanbul

 

Formu doldurarak veya
hello@4c1h.com email adresi ile bize ulaşabilirsiniz.




    LinkedIn’de takip et     Youtube'da takip et     Instagram'da takip et
up